İstanbul Medeniyet Üniversitesi, Öğretim Üyesi ve Yönetmen Koray Sevindi’nin moderatörlüğünde Arap Ülkelerinde bulunan Yunus Emre Enstitülerinin sosyal medya hesaplarında canlı yayınlanan programa, YEE Başkanı Prof.Dr. Şeref Ateş, Sinema yazarı Suat Köçer, Türk yönetmen Kaan Atilla Taş, Ürdünlü Yönetmen Ahmed Jaber ve Faslı yönetmen Muhammed Reda Kouzi konuk olarak katıldı.
Programda konuşan Ateş, YEE’nin, Türkiye ile dünya arasında köprü vazifesi gördüğünü ve bu noktada, önemli kültürel bağların kurulmasına katkıda bulunduğunu ifade etti.
Yunus Emre’nin “Gelin tanış olalım” sözüne binaen YEE’nin üstlendiği role işaret eden Ateş, kültürler arası etkileşim araçlarından sinemanın önemine dikkati çekti.
“İnsanlar arasındaki estetik anlayışının ve bağın artırılması için çalışıyoruz”
Ateş, “Bu sene Yunus Emre’nin vefatının 700. yılı. Bu vesileyle de Yunus Emre’nin anlayışıyla, sadece Türk edebiyatının kültür ve sanatının değil genel olarak insanlar arasındaki estetik anlayışının ve bağın artırılması için çalışıyoruz. Bu anlamda gelin tanış olalım şiarıyla muhatap olduğumuz insanların her birini özü itibari ile can görüyoruz. Çünkü Anadolu’da bizim anlayışımıza göre, insanlar farklı dillerle farklı anlayışlarla ve kültürlerle hatta dini inanışlarla yaratılmıştır. Fakat hepsi temelde insanın özünü ve diğer canlıları tanıması içindir.” dedi.
“İhsanı sanat yoluyla paylaşmak istiyoruz”
Salgın döneminde Yunus Emre Enstitüsü olarak, yüzlerce hatta binlerle ifade edilebilecek çok sayıda faaliyet gerçekleştirdiklerini belirten Ateş, şunları söyledi:
“Kültürün birçok alt başlığı vardır. Biz Yunus Emre enstitüsü olarak temelde estetik anlayışımızı, yani ihsanı, yani güzelliği, sanat yoluyla paylaşmak istiyoruz. Burada diğer sanat dallarından farklı olarak, sinema bize göre, bizim felsefemizle örtüşmektedir. Çünkü sinema, insanı tanımak, olduğu gibi tanımak ve olduğu gibi kabul etmektir. Özellikle sinema insanlardaki hoş görüyü, anlayışı artırmaktadır.
Her bir yönetmen her bir senarist, her bir karakterin aynı zamanda avukatlığını yapıyor adeta ve bakış açısını yansıtıyor. O açıdan sinema ve film etkinlikleri, yazarlık etkinlikleri çok kıymetlidir. Öte yandan 7 milyarı aşkın insanlık aleminin barış içerisinde yaşayabilmesi için yaratıcılık ve soyut düşünceyi geliştirme açısından çok kıymetlidir.”
Yunus Emre’nin vefatının 700’üncü yıl dönümüne kısa film yarışması
Türk ve Arap coğrafyasının, bin bir gece masalları gibi dünyaya hikaye anlatımı noktasında yüzlerce yıllık ortak kültürüne dikkati çeken Ateş, modern çağın hikayesi olan sinemanın ve bu meyanda beraberliğin ve ortak paydaların önemini vurguladı.
Ateş, ayrıca önümüzdeki süreçte Yunus Emre’nin vefatının 700’üncü yıl dönümü münasebetiyle uluslararası bir kısa film yarışması düzenlemek istediklerini dile getirdi.
“Kontrolsüzlük Türk sinemasını çeşitli bakımlardan sıkıntıya sokacak”
Yunus Emre Enstitüsü’nün son yıllarda kültür ve sanata katkılarının, bu noktada gerçekleştirmiş olduğu faaliyetlerine bizzat şahit olduğunu belirten sinema yazarı Suat Köçer, sinema alanında da enstitünün yaptığı atılımdan övgüyle bahsetti.
Köçer, Türk sinemasının, son yıllarda gösterdiği başarıyla bütün dünyanın gündemine girdiğini ve sinemanın her alanında gerçekleşen bu başarının devamlılığının önemli olduğunu belirtti.
Türk sinemasının kontrolsüz ve hesapsız bir biçimde büyüdüğünü ve yayıldığını dile getiren Köçer, “Bu elbette şuan bir coşku, bir hareketlilik ve bir anlamına gelebilir. Ama bu uzun vadede bu kontrolsüzlük Türk sinemasını çeşitli bakımlardan sıkıntıya sokacak, çok önemli zorlukları yoluna çıkaracak.” dedi.
Köçer, şöyle devam etti:
Türk sinemasının sektörle potansiyeli, genç nüfusun sinemaya olan ilgisiyle bu alanda hızlı gelişim ve bu sanatın her geçen gün Türkiye’de yaygınlaşmaması, bununla beraber kendi imkanlı oluşturması teknik alt yapının gelişmesi teknolojik alandaki yenilikler ve Türkiye’nin buna hızlı bir biçimde entegre olması, öte yandan Türk kültürünün yüz yıllara dayalı çok geniş, çok derin ve önemli büyük bir kültür olmasının getirdiği bir takım sorumluklar/avantajlar… Haliyle bütün bunları bir arada düşündüğümüzde Türkiye’de çok ciddi bir potansiyelin olduğunu ve bu potansiyelin mutlak suretle siyasi alanda olduğu gibi kültür sanat alanında da uluslararası arenada da yansıtılmasını gerektiğini düşünüyorum.
Halihazırda Türk sinemasının kendi içindeki temel kronik sorunları henüz çözemediğinden dolayı uzun vadede kontrolsüz mekanizmasının ortaya çıkacağını, Türk sinemacılarının sahip oldukları sorumluluğu, bu ağır yükü fark etmeleri, bunun bilincine varmaları ve bu bağlamda kendi temel problemlerini halledip uluslar arası arenada Türk sinemasını en iyi şekilde taşımaları ve en ileri noktalara götürmeleri gerektiğini, nasıl ki Türkiye’nin yakın coğrafyasında bulunan ülkelerin, Türkiye’nin siyasi ve ekonomik gücüne ihtiyacı varsa, aynı şekilde kendi tarihinin, kültürünün ve inancının farkında olan bir Türk sinemasına ihtiyacı olduğunun düşünüyorum.”
“Her zaman umudumuzun var olduğunu ifade etmek istedim”
Film haftası kapsamında Ürdün’den Azrar (Düğmeler) animasyon filmiyle katılan Ahmed Jaber, “Dondurma satan asabi yaşlı bir adamla parası olmayan ve bunun yerine düğmelerle dondurma satın almak isteyen küçük bir kızın hikayesinin anlatıldığı filmde, hangi kötü tecrübelerden geçersek geçelim her zaman gördüğümüz düğmeler gibi küçük şeylerin bizi güzelleştirmek için bir kaynak olacağını ve her zaman umudumuzun var olduğunu, bir düğmeyle dahi her şeyin değişebileceğini ifade etmek istedim” dedi.
Türkiye’den Tükeniş filmiyle katılan Kaan Atilla Taşkın, “Daha önce Karadeniz’in yaylalarında yaşayan yaşlı kadınların yaşam mücadelesini anlatan belgesel filmini çekmiştim. Tükeniş filminde ise modern zamanda şehrin içerisinde sıkışmış yaşlı bir kadının doğaya, toprağa olan özleminin hikayesini anlatmaya çalıştım.” diye konuştu.
Fas’tan “180°” filmiyle katılan Muhammed Reda Kouzi, “Filmin başrolündeki kişinin kazadan dolayı yüzü yaralanmış, bu yüzden çekincen davranıyor. Bu kişin bir dolabı kendince bir hazinesi/kutusu var. Her gün açayım mı açamayayım mı, sürekli kendisiyle kavga eden, mücadele eden bir yapısı var. Ben aslında bunu bir metafor olarak kullandım. Çünkü her birimizin içerinde karanlık bir yan vardır ve her birimiz belki de her gün soruyoruz, bu karanlık yanımızı açalım mı açmayalım mı diye.” ifadelerini kullandı.
Filmler 11 Haziran’a kadar izlenebilecek
ODKA Çevrim içi kısa film haftasında gösterilecek, uluslararası festivallere katılmış ödüllü 10 Türk ve 10 Arap kısa film, 7-11 Haziran 2021 tarihleri arasında “odka.eventive.org” adresinden izlenebilecek.
Film haftası kapsamında, her gün 4 film gösterilecek olup, filmlere erişim 24 saat boyunca, Arapça konuşulan Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkelerinden katılımcılara açık olacak.
TRT