Polisiye romanların usta kalemi: Peyami Safa

0
184

“Cingöz Recai”, “Canan”, “Dokuzuncu Hariciye Koğuşu”, “Fatih Harbiye”…  Birbirinden unutulmaz eserleriyle Türk edebiyatına damga vuran Peyami Safa, aramızdan ayrılalı 60 yıl oldu. Ancak eserleriyle yaşamaya devam ediyor. 

Yazar Peyami Safa, Servet-i Fünun dönemi şairlerinden İsmail Safa ile Server Bedia Hanım’ın çocuğu olarak 2 Nisan 1899’da dünyaya geldi.

Şair Tevfik Fikret’in adını koyduğu Safa, birçok kaynağa göre İstanbul Gedikpaşa’da, bazı kaynaklara göre ise Sivas’ta dünyaya geldi.

Kendi kendine Fransızca öğrendi

Usta edebiyatçı, henüz 1,5 yaşındayken babasını kaybetti, 9 yaşındayken kemik veremine yakalandı. Geçirdiği hastalık ve geçim sıkıntısı nedeniyle düzenli bir eğitim hayatı olmayan Safa, 1910’da Vefa Lisesine başladı fakat devam edemedi. Küçük yaşlarda babasının bir arkadaşının hediye ettiği, ilk baskısı 1905’te yapılan Le Petit Larousse’u ezberleyerek kendi kendine Fransızca öğrendi.

Tıp, psikoloji ve felsefe kitaplarına ilgi duyan yazar, ailesinin geçimine destek amacıyla 1915’te Posta Telgraf Nezareti’nde çalışmaya başladı.

Peyami Safa, 1917’de Rehber-i İttihad Mektebi’nde öğretmen, 1918’de ise Duyun-ı Umumiye’de memur olarak görev aldı.

“Asrın Hikayeleri” yazılarıyla tanındı

Babası gibi şair olan amcaları Ahmed Vefa ile Ali Kami’nin teşvikiyle edebiyata yönelen Safa, ağabeyi İlhami Safa ile çıkardığı “Yirminci Asır” gazetesindeki “Asrın Hikayeleri” yazılarıyla tanınmaya başladı.

Safa, 1924’te 10 kitaplık bir seri olarak yayımladığı Cingöz Recai adlı eserinin gördüğü ilgi dolayısıyla, 1925’te seriye 10 kitap daha ekledi.

Hayatını sürdürebilmek için 1924-1928 arasında kalemini “saban” gibi kullandığı yönünde eleştirilen yazar, annesinden ilhamla kullandığı “Server Bedi” imzasıyla, 1914’ten 1961’e kadar 61 roman yazdı.

Cumhuriyet gazetesinde 1928-1940 yılları arasında “Server Bedi” ve “Peyami Safa” imzalarıyla yazılar kaleme alan Safa, köşe yazarlığı ve edebiyat sayfası editörlüğü gibi pek çok işi de üstlendi.

Yazarın 1930’da kaleme aldığı kendi hayatından izler de taşıyan eseri “Dokuzuncu Hariciye Koğuşu”, kariyerinde bir çıkış noktası olarak değerlendirildi. Çocukluğunun yedi yılını, iltihap kapan kolunun kesilme endişesiyle geçiren ve uzun yıllar tedavi olan yazar, romanında benzer acıları ayağı nedeniyle yaşayan bir karakteri ele aldı.

Safa, amatör bir yazar olarak hikayesini göstermek için ziyaretine gelen Nebahat Hanım ile 1937’de dünya evine girdi.

Evlendikten kısa süre sonra hastalanan Nebahat Safa, yapılan tedaviye rağmen yatalak olarak yaşamını sürdürdü.

Romanları, gazete ve dergilerde yayımlandı

Peyami Safa, Cumhuriyet gazetesinde edebiyat sayfasını yönettiği günlerde af kanunuyla Türkiye’ye dönen ve tutuklanan Nazım Hikmet’in affedilmesini sağlamak için şairin “Yanardağ” şiirini yayımladı. Sonraki gün, şiirin ve altındaki imzanın kendi görüşleriyle hiçbir alakasının bulunmadığına dair açıklama yapan gazeteden ayrılan Safa, yazılarını, Nazım Hikmet’in de yazdığı Resimli Ay mecmuasında yayımlamaya başladı.

“Yeni Mecmua”, “Büyük Doğu”, “Vakit”, Milliyet, “Son Havadis” ve “Çınaraltı” için kaleme aldığı yazılarının yanı sıra, çeşitli fikir akımlarını benimseyerek edebi ve fikri yazılar da kaleme alan Safa, “Tercüman-ı Hakikat”, “Tasvir-i Efkar”, “Son Telgraf”, “Son Saat” ve “Son Posta” gazetelerinde çalıştı. Romanlarını tefrikalar halinde gazete ve dergilerde yayımladı.

Necip Fazıl ve Nazım Hikmet ile dostluk kurdu

Yakup Kadri, Cahit Sıtkı, Ahmet Haşim, Nurullah Ataç, Muhsin Ertuğrul, Aziz Nesin, Orhan Seyfi Orhon ve Yusuf Ziya Ortaç ile aynı yayınlarda yer alan Safa, Necip Fazıl Kısakürek ve Nazım Hikmet ile dostluk ilişkisi içindeydi.

Safa, zaman zaman Ahmet Haşim, Yahya Kemal, Yakup Kadri, Cenap Şehabettin, Nazım Hikmet, Nurullah Ataç, Sabiha Sertel, Aziz Nesin ve Zekeriya Sertel ile kalem kavgasına girmekten çekinmezken, çıkardığı “Kültür Haftası” ve “Türk Düşüncesi” dergilerinde felsefe, bilim ve sanatla birlikte çeşitli konulara yer verdi.

“Dert dinleme köşesi”ni ilk olarak okurla tanıştıran yazar, haftalık “Yeni Hayat” dergisindeki “Aramızda” adlı köşesinde “Adem Baba” ismiyle, gelen mektupları cevaplandırdı.

Takma isimleri vardı

Peyami Safa, 1914-1961 arasında gerçek isminin yanı sıra yazılarında Server Bedi, Çömez, Serazad, Safiye Peyman ve Bedia Servet gibi takma adlar kullandı.

Erzincan’da yedek subay olarak görev yapan oğlu Merve’yi 27 Şubat 1961’de kaybetmesinin ardından büyük acı yaşayan usta edebiyatçı, bir yakınının Çiftehavuzlar’daki evinde beyin kanaması geçirerek, oğlunun vefatından yaklaşık 4 ay sonra 15 Haziran 1961’de vefat etti.

Safa’nın naaşı, 17 Haziran 1961’de Şişli Camisi’nde kılınan namazın ardından Edirnekapı Şehitliği’nde eşiyle oğlunun yanında toprağa verildi.

Tıp bilgisini romanlarında kullandı

Yaşamının önemli bir kısmı hastane köşelerinde geçen yazar, tıp konusunda birçok doktoru aşan birikim, uzmanlık ve tecrübesini romanlarında kullandı.

Hayatı boyunca, ara vermeden eser üretmesini, “yaratıcı sefalet” olarak tanımlayan Safa, bir yazsısında, “Fakirlik ve hastalık dirilticidir. Korkutur ve iradeyi kamçılar. Uyuklayan enerjileri ayaklandırır. Başarmak için korku da ümit kadar şarttır. İnsana, fakirliğin ve insanlığın öğrettiklerini hiçbir okul ve kitap veremez” ifadelerini kullandı.

Türk edebiyatına ve tarihine düşünceleri ve vermiş olduğu eserlerle ayna tutan Peyami Safa, yaşadığı toplumun sorunlarını bilen iyi bir gözlemleyici olarak meydana gelen her türlü değişim ve aksaklığı eserlerinde işledi. Usta yazar, eserlerinde oluşturduğu kahramanlar aracılığıyla toplumu bilinçlendirmeye çalışmasının yanı sıra romanlarında sürekli ikilem arasında kalan karakterlere de yer verdi.

Unutulmaz edebiyatçı, eserlerinde daha çok, doğu-batı sentezi, ahlaki çözülmeye ilişkin eleştiriler ve gençliğin üzerindeki sosyal baskı konularını ele aldı.

Eserleri sinema ve dizilere konu oldu

Vefatından sonra çeşitli yayınlarda neşredilen yazıları kitaplaştırılarak Ötüken Neşriyat’ın “Bütün Eserleri” serisiyle okurla buluştu.

Safa’nın, Cingöz Recai serisi olarak bilinen aşk ve cinayet romanları 1954, 1969 ve 2017’de sinemaya aktarıldı, bazı eserleri ise televizyon dizisine uyarlanarak izleyiciyle buluştu.

Eserlerinden bazıları şöyle:

Hikayeleri: “Gençliğimiz”, “Siyah Beyaz Hikayeler”, “Ateş Böcekleri”, “İstanbul Hikayeleri”, “Hikayeler”.

Piyes: “Gün Doğuyor”

Romanları: “Sözde Kızlar”, “Şimşek”, “Mahşer”, “Bir Akşamdı”, “Canan”, “Dokuzuncu Hariciye Koğuşu”, “Fatih Harbiye”, “Bir Tereddüdün Romanı”, “Matmazel Noraliya’nın Koltuğu”, “Yalnızız”, “Biz İnsanlar”, “Cumbadan Rumbaya”

Fikir Kitapları: “Türk İnkılabına Bakışlar”, “Felsefi Buhran”, “Millet ve İnsan”, “Mahutlar”, “Sosyalizm”, “Mistisizm”, “Doğu-Batı Sentezi”, “Kızıl Çocuğa Mektuplar”, “Büyük Avrupa Anketi”.

TRT

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz